Güne, köylerinde henüz güneş doğmadan uyanan kadınların, ineklerden sağdıkları taze sütün tadını alarak başlayın. Yükselen tezek dumanıyla karışan taze tandır ekmeği kokusuyla başlayın.

Hele bir Ankara'nın ötesine çıkın, Anadolu'nun doğusunu, kapısını ve çatısını bir keşfedin. Hele bir Ağrı'ya gelin, Hz. Nuh'un izlerini görecek, Ahmedi Hani'nin yolunu izleyip, İshak Paşa Sarayı'nda tarihi bir yolculuğa çıkacaksınız. En yüksek dağ ve en yüksek gölün bulunduğu bu topraklarda kendinizi hep yükseklerde hissedeceksiniz.

Hele bir Ağrı'ya gelin, Doğubayazıt'ta neler neler göreceksiniz. Yaşar Kemal'in "Ağrı Dağı Efsanesi"ni daha iyi anlayacak, Mem ile Zin'in, Kerem ile Aslı'nın ve Siyabent ile Hace'nin aşklarına tanıklık edeceksiniz.

Şehir merkezinde herkesin birbirini tanıyıp selam verdiği bir meydan göreceksiniz. Abdigorun tadından, keledoşun kokusundan ve halisenin kıvamında vazgeçemeyeceksiniz.

Bence kar yağınca bir daha gelin, beyaza boyanmış bir kentte eksi kırk ayazında yürürken çatılardan sarkan buzların seyrine doyamayacaksınız. Kar yağışı altında Diyadin'in şifalı sularında yüzerken, heybetiyle Patnos'u kuşatan Süphan'ın, Eleşkirt ovasına hakim olan Kösedağ'ın etkisinden çıkamayacaksınız. Hamur'un Aladağları mı desem, Taşlıçay'ın berrak sularını mı? En iyisi hele bir Ağrı'ya gelin.