SUS OCAĞI
Şimdi gitmezsem
Düğümlenecek ulu orta aşkım
Kapı aralıklarından sızıverecek yüzülmüş yüzün
Komşu kedilerini beslemek bahanen olmayacak
Sulara katıp dökemeyeceksin sardunyalara beni
Şimdi gitmesem
Söylenmemiş fırtınalarımda üzüleceğim
Testilerdeki su kirlendi zehir zemberek dilinde
Kapılıyorum rüzgâra
Bayırlara dağılacak renklerim
Sayfalarıma ceylanlar inecek,
Satırlarıma gecem
Dağa kurda kuşa kulak vereceğim
Usulca yanağına dokunacağım ağacın
Merdivenler viran dursun sus ocağında
Suskun evliyalar bilsin ki
Gitmezsem eğer
Hatıralarıma insafsızlık
Geceye küfür
Eceye sızı
Tümceye haksızlık olacak
Şimdi gitmezsem
Sus Ocağı Şiiri Üzerine Bir Değerlendirme
Şiir, ruhumuzun derinlerinde yankı bulan ve zamanın ötesinde bir yerlerde anlamını bulan en saf duyguların ifadesidir. Leyla Karataş’ın "Sus Ocağı" adlı şiiri de bu anlamda derin ve yoğun bir yolculuğa çıkmamızı sağlayan, sessizliğin yankısında kaybolan bir içsel fırtınayı dile getiriyor.
Şimdi Gitmezsem…
Şairin "Şimdi gitmezsem" diye başlayan dizeleri, bir iç hesaplaşmayı ve gitme arzusunun ardındaki zorunluluğu işaret ediyor. Bu mısralar, gitmenin sadece bir eylem olmadığını, aynı zamanda bir varoluş zorunluluğu olduğunu düşündürüyor. Kalmanın, duyguların ve anıların boğulmasına neden olacağına dair bir his var. Gitmek, aşkın yükünden kurtulmanın tek yolu gibi görünse de, aslında bu eylem kaçış değil, bir yüzleşmedir.
"Şimdi gitmezsem" dediğinde, şair kendi içinde bir çatışma yaşar. Düğümlenecek olan aşkın ulu orta kalması, sevgilinin yüzünün her yere sızması ve anıların köşelere sinmesi, şairin korkularından biridir. Eğer şimdi gitmezse, sevgiliyle olan hatıralar ve duygular, onun ruhunu tutsak alacak, onu anılara mahkum edecektir.
Fırtınaların Sessizliği
Şiirin ikinci bölümünde, söylenmemiş fırtınaların varlığı hissediliyor. Burada şair, içinde kopan duygusal fırtınaları dillendirmekten kaçınır. Bu sessizlik, şairin yaşadığı içsel çatışmanın ve hüzün dolu bir teslimiyetin sembolüdür. "Testilerdeki su kirlendi" mısrası, şairin duygularının zamanla kirlendiğini, içindeki sevginin ve acının da zehre dönüştüğünü anlatıyor. Bu mısralar, kalmanın getirdiği bir diğer tehlikeyi işaret eder: Zamanla içsel zehirlenme.
Rüzgâra kapılıp bayırlara dağılacak renkler, bir yandan özgürlüğe olan özlemi, diğer yandan kaybolma korkusunu barındırıyor. Şair, bu satırlarda hem gitmenin kaçınılmaz olduğunu hem de bu gitme eyleminin, onun varlığının bir parçasını kaybetmek anlamına geldiğini dile getiriyor. Satırlara inen gece, dağa kurda kuşa kulak verme arzusu, şairin doğaya ve sessizliğe sığınma ihtiyacını gösteriyor.
Viran Kalan Merdivenler
"Merdivenler viran dursun sus ocağında" mısrası, şairin geride bırakmayı düşündüğü bir dünyayı anlatıyor. Sus ocağı, şairin içindeki suskunlukların ve kaybolmuş umutların sembolüdür. Merdivenler, şairin yukarıya çıkmayı, yani bir çözüm ya da rahatlama bulmayı beklediği basamaklardır. Ancak bu merdivenler viran dururken, şairin de umutları ve hayalleri yıkık kalmıştır.
Hatıralara İnsafsızlık
Şiirin son bölümünde, şair gitmemenin yaratacağı suçluluk duygusunu ve bunun getireceği acıyı dile getiriyor. Gitmezse, hatıralarına insafsızlık etmiş, geceye küfür etmiş, eceye sızı bırakmış ve tümceye haksızlık etmiş olacak. Şair, gitmemenin yaratacağı yükü bu şekilde ifade ederken, aynı zamanda gitmenin de ne kadar zor bir karar olduğunu dile getiriyor.
Leyla Karataş, "Sus Ocağı" şiirinde içsel bir yolculuğa çıkıyor ve bu yolculuğu bizlere aktarırken, ruhunun derinliklerindeki sessizliği, aşkın ve ayrılığın karmaşık duygularını bir araya getiriyor. Şiir, bir gitme eylemi üzerinden, kalmanın ve gitmenin arasındaki o ince çizgide, şairin içsel çatışmalarını ve kararsızlıklarını yansıtıyor. "Şimdi gitmezsem" mısrası, bu şiirin belki de en can alıcı noktası. Çünkü gitmek, bazen kalmaktan daha büyük bir cesaret ister. Ve Leyla Karataş, bu cesareti şiirinde ustalıkla işliyor.
Yorum Yazın